Medya Mahallesi’nin ablası, Yurt gazetesi yazarı Ayşenur Arslan, CNN TÜRK ayrılışının perde arkasını anlattı.
Ayşenur Arslan “Başbakan Erdoğan, Doğan Grubu yayın organlarına çıkmıyordu, ben kovulduktan sonra Kanal D ve CNN Türk’ün ortak yayınına çıktı” dedi.. İşte Arslan’ın bugünkü yazısı;
Bu yazı için, ”kendini ne kadar da önemsiyor” der misiniz diye tereddütler yaşadım. Çünkü şöyle başlamam gerekiyor: CNN TÜRK’ten atıldım, Başbakan Erdoğan Kanal D-CNN TÜRK ortak yayınına çıktı.
Tereddüt etmekte haksız mıyım! Koskoca Başbakan, işi yok gücü yok, benimle uğraşacak.. Beni mesele haline getirecek.. CNN TÜRK yayını için benim gitmemi şart koşacak. Gidince de CNN TÜRK yayınına “tamam” diyecek.
Aslında tam da böyle olmadı zaten. Ama en moda tanımlamayla- süreç böyle işledi ve “durumdan çıkartılan vazife” bu oldu.
Şifre gibi yazmayı bırakayım, olan biteni adım adım anlatayım: Malum, Medya Mahallesi iktidar çevrelerinde pek sevilmedi!! Bu yüzden bıçak sırtında ilerledi. Puanlarım biriktikçe birikti! Nihayet, 2012 yaz başında program normalinden iki ay önce tatile sokuldu.
O sırada bin bir dedikodu çıktı. Soran herkese aynı şeyi söyledim. “Bu durumun Ankara ile iktidar ile ilgisi olduğunu hiç düşünmüyorum. Eğer koskoca Başbakan, işi gücü bırakıp benimle uğraşıyorsa vay halimize..”
Ardından, programı iki kişi yapacağımız tebliğ edildi. Birkaç isim konuşuldu. Akif Beki için “evet” dedim. Ekim 2012’de başladık. Kimi zaman kavga-gerilimle, kimi zaman da tatlı didişme denebilecek bir havada yola devam ettik. Derken, 2013 Şubat başında Cumhuriyet Gazetesi’nde bir röportajım yayımlandı. Meslektaşım Akif Beki’yi sormuştu, ben de şöyle bir yanıt vermiştim: “Onunla ilgili çok bilgim yoktu, bir iki kere program yapmıştık, o kadar. Ekrana çıkabileceğim isim olabilir diye düşünmüştüm.”
Bu röportaj 3 Şubat Pazar günü yayımlandı. 4 Şubat Pazartesi günü işe gittim. Her zamanki gibi yayın hazırlığımı yaptım. Sonra makyaja geçtim. Ve yayına sadece yarım saat kala, Akif Beki gelmediği için programın yapılmayacağı söylendi.
“Akif yoksa program da yok!”
Önce anlamadım. “Ben hazırım, programı yaparım.. Akif’in de mazereti olduğunu söylerim” dedim. Meğer mazeret benmişim! Akif Beki, röportajdaki ifadeye kırılmış. O kadar kırılmış ki, “programı bırakıyorum” demiş. Doğrusu hem komik buldum durumu, hem de 39 yıllık meslek tarihimin öğrettikleriyle “yanlış”. “Bana kırılabilir ama izleyiciye dargınlık olmaz.. Gelir yayınını yapar, sonra kavga mı ederiz, barışır mıyız bakarız. Akif Beki gelmiyor diye program kalkar mı yayından” dedim.
Sonraki anı unutamayacağım. Yaklaşık 20 yıldır tanıdığım, atv Haber’de birlikte çalıştığım CNN TÜRK Haber Genel Yönetmeni Ferhat Boratav daha önce hiç duymadığım kadar sert bir tonda karşılık verdi: “Evet! Akif Beki yoksa Medya Mahallesi de yok, tamam mı!”
Sahiden de öyle oldu. Program yayından kalktı. Akif Beki’nin yumuşaması beklenmeye başlandı. Ben doğrusu konuyu “yönetim zafiyeti” olarak yorumladım önce. Hani vaktinde ikimizi konuşturmayı başarsalardı.. Hani Akif’i ikna etmenin yolunu bulsalardı.. Hani devreye akil insanları sokup sorunu çözselerdi.. Ancak kısa sürede anlaşıldı ki, çözmek gibi bir niyet yokmuş. Akif Beki’nin krizi bilerek çıkarttığını düşünmüyorum, ama en azından krizin zamanlaması pek uygun olmuş!
Çünkü krizin hemen ardından (önce kapıların ardında, sonra ortalık yerde) sıcak bir sorun konuşulup tartışılmaya başlandı. Başbakan Erdoğan sonunda/nihayet/yaşasın Doğan Grubu’nda canlı yayını kabul etmişti. Ama sadece Kanal D’de. “CNN TÜRK’ü istemiyorum” demişti. Daha önce benzeri hiç yaşanmamış bir şeydi bu. Öyle ya Başbakan’la özel yayınlar STAR-NTV ya da SHOW-SKY TÜRK gibi ana-yavru kanallarda ortak olurdu. CNN-TÜRK dışlanırsa, bu bir “ilk” olacaktı.
Bir süre sonra, bu sohbetlerde adım da açıktan zikredilir oldu. Hatta kimileri, Başbakanlık makamından bana yönelik öfke salvolarından bile söz etti. O nedenle, bir ay geçmeden fişim çekilince şaşırmadım.
Başbakan elbette, “susturun şu kadını” dememişti. Ancak “CNN TÜRK’ü istemiyorum” demesi yetmiş de artmış olmalıydı. Öyle ya, olağan şüpheliler listesinin birinci sırasında başka kim olabilirdi!
Ayrılırken bir yönetici “zamanın ruhu, bu!” demişti. Aydın Doğan da, vedalaşırken “muhalefet istemiyorum, yoksa seni severim” diye uğurlamıştı.
Neyse, vatan ve CNN TÜRK sağ olsun!
GÜNÜN TWEETİ
“Ne silahlı çıkış yasası çıkar bu şartlarda ne de PKK silahsız çıkar. İzlediğimiz, hassas süreçte seçmeni hoş tutma oyunu. Buyurun oynayın.” Kadri Gürsel (CNN TÜRK Dört Bir Taraf’ın bir tarafı!)
ZOR ANALİZ!
Aşağıdaki satırlar, Özal Hükümeti’nin “sözcülüğü”nü yapmış, önemli bakanlıklarda bulunmuş, parti liderliği gibi bir unvana bile sahip Sayın Hasan Celal Güzel’e ait. Sabah Gazetesi’ndeki köşesinden bir bölüm.. Başbakan’ı “kırmamak” için öylesine uğraşmış ki; ortaya benzersiz bir analiz çıkmış. Meğer PKK terörü bitti-bitecekmiş. Peki, bi sorun niye bitirilmemiş! Yanıt elbette, Yüce Başbakan’ın yüce gönlü! Ama Sayın Güzel’in hakkını vermek lazım. Sahiden çok çabalamış. Yazık!
“Eğer iki ay daha terörle mücadele aynı yöntem ve kararlılıkla sürdürülmüş olsaydı, terör örgütü kendiliğinden çözülecek ve silahlarını bırakıp teslim olmak zorunda kalacaktı. O halde Başbakan Erdoğan neden böyle bir riski göze almış ve iki ay daha sabrederek örgütün sona erdirilmesini beklememiştir? (..) Başbakan Erdoğan, Türkiye’de ve özellikle Güneydoğu Bölgesi’nde bulunan ve zorla da olsa PKK destekçisi haline getirilen 1.5 milyon Kürt kardeşimizin yenilmişlik ve ezilmişlik duygusuna kapılmasını istememiştir. Ayrıca, bu “barışçı çözüm” olarak adlandırılan hareket, PKK’yı desteklemeyen bir Kürt kitlesi bakımından da sempati uyandırmıştır. Buna mukabil, Türkiye nüfusunun yüzde doksanından fazlası, kendisini “taraf” olarak gören ve hâlâ Türk Bayrağı’na ters bakan grubun karşısında gururu kırılarak manzarayı seyretmektedir. Başbakan Erdoğan’ın bu riskli süreçte halkın büyük çoğunluğunu da kucaklamasını ve gönlünü almasını bekliyoruz.”
DENİZLER’E ÇIKAR YOLLAR…
Mahallemizin en genç ve güzel köşecilerinden Aslı Aydıntaşbaş birkaç gün önce Suriye’den söz ederken şöyle yazdı:
“Suriyelilerle her karşılaşmam, o ülkeden gelen her haber, her kare başka bir zulmün aktarımı. Suriye Devrimi, hepimizin gözü önünde barışçıl gösterilerle başladı, aylar sonra meşru müdafaa için silaha sarıldı. Hep ‘devrim’ diyen, ‘Denizler’ diyen, ‘emperyalizm’ diyen dostlar, şimdi neden zalimin karşısında değil asıl bunu anlayamıyorum.”
Acaba, diyorum sevgili Aslı, bu kanlı sahadaki diğer takımın başında “emperyalizmin teknik direktörü ABD”nin olması sence AÇIKLAYICI BİR NEDEN sayılır mı! Ya da Denizlerin ölüme giderken bile sloganlarıyla Amerikan emperyalizmine lanet okumuş olması seni İKNA eder mi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder