31 Mart 2013

Paris Hilton evinin kapılarını Ayşe Arman için açtı...

 Paris Hilton evinin kapılarını Ayşe Arman için açtı:
 İçi beni yakar, dışı sizi!
 Ooooo
 yoooo!” diyorum eve adımımı atar atmaz.
 Ev mi, villa mı, malikâne mi, artık neyse…


 Dışı sizi yakar, içi beni! Şaka gibi. Birinin atlayıp, “Kamera şakası! Evi, çekim için bu hale
getirdik” demesini bekliyorum.Ama kimse bir şey demiyor.

İçeride, hummalı bir çekim devam ediyor. Çekimi, bir Türk fotoğrafçı gerçekleştiriyor:

Cem Talu. Paris Hilton, Cem’i Türkiye’de gözüne kestirdi. Taaa buralara kadar getirtti.

Ben henüz Paris’e konsantre değilim. Asistanlar, menajerler, styling’ci ordusuyla da ilgili değilim.
Ben takılı kalmış vaziyetteyim.

Şok içindeyim! Evin dışı, Beverly Hills evlerinden biri.

MEŞHURLAR TEPESİ

Tamam, ben daha önce Beverly Hills evi görmedim. Ama dünyaca ünlü bir ‘celebrity’nin evine gittiğim bilincindeyim. Tabii ki varlık

içinde yüzecek. Boru mu Paris Hilton bu! Yüzüyor.

Ev, dışarıdan ‘ünlü evi’. Üç katlı, havuzlu, sayamayacağım kadar çok odalı, bilmem kaç metrekare arazi içinde, tüm Los Angeles’ı tepeden gören bir ev.

Charlie Sheen ve Guns & Roses’in Slash’ı gibi meşhurlar da komşusu. Topluca bu tepede yaşıyorlarmış.

Kapıda güvenlik sıkı çünkü dışarıda bir paparazzi ordusu var. Garipler, arabanın içinde oturup, ya iş çıkarsa, ya Paris Hilton kafasını uzatırsa diye bekliyorlar.

Öyle cırt diye giremiyorsun. Anasını satayım, sanki Amerika Birleşik Devletleri gümrüğündesin.
- Kime geldin? Neden geldin? Ne kadar kalacaksın?

İnceliyorlar, bakıyorlar. Bir pasaport sormadıkları kaldı. İkna olurlarsa, bir yerleri arıyorlar, o bir yerler, “Tamam” derse girebiliyorsun…

Ağaçlıklı bir yoldan epey ilerliyorsun…

Zenginliğin gözü kör olsun! Evler birbirinden güzel… Hepsi dev ağaçlar içinde.

Buraya kadar normal.

14 numaralı kapının önünde taksiden iniyorum. Villanın dışında dört tane Bentley duruyor. Yok biri, sarı Ferrari’ymiş!

Hadi, bu da normal. Paris, Golf’e binecek değil ya.

Zili arıyorum, bir taraftan da “Acaba doğru yere mi geldim?” diyorum. Belki başka bir ünlünün evidir. Ama kapıda, ‘Princess Paris’yazıyor. Böyle bir tabela asmak tuhaf geliyor ama hadi buna da eyvallah!

KITSCH’LİK ABİDESİ

Amaaaa… Evin içine adımımı attığım anda… İşte ne oluyorsa, o zaman oluyor… ‘Kitsch’likten sarhoş oluyorum! Başım dönüyor. Altınlar,varaklar, ağdalımobilyalar, şömine, 18. yüzyıldan kalma gibi duran oturma takımları…

Ne ararsan var; yok, yok… Sanki Versailles Sarayı! Dışı Amerikan, için Fransız bozması bir saray! Sebebini az sonra öğreniyorum. Adı‘Paris’ olduğu için, bir Fransız etkilenmesi söz konusuymuş. Dekorasyonla bizzat ilgilenmiş ve içine imzasını atmış!

Tavanlar yüksek, duvarlar uçuk mavi. Kenar süsleri, orta süsleri filan anlatılır gibi değil. Tablolar, tablolar… Ama hepsinde Paris Hilton.

Yağlıboya, suluboya, fotoğraf, artık Allah ne verdiyse. İnanılmaz!

RÜKÜŞ AMA NEŞELİ

Tamam kabul ediyorum, rüküş ama eğlenceli de. İç dünyasının ne kadar ‘renkli’ olduğunu anlıyorsunuz...
Ayşe Arman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder